Yaşam

Sözlerin sırası Zilan ağaçlarındadır.

Rohat Alakom

Yazar Berjin Haki’nin son romanı ‘Meşe Ağacı’ Sınırsız Yayınları’ndan çıktı. Roman, ‘Zaman Tersinden Akıyor’ başlığıyla tanınan üçlemenin ilk kitabını oluşturuyor. Roman büyük ölçüde kahramanı Young Oak tarafından anlatılıyor. Genç Meşe kendini şöyle anlatıyor: “Yaşın önemi var mı bilmiyorum ama üç yüz elli yaşındaydım. Bazı ağaçlar için hâlâ gençtim, bazılarına göre olgundum.”

Kitaptaki olaylar genellikle yerin ve göğün ormanlarla kaplı olduğu bir toprak ya da coğrafyada geçiyor. Romanın ilk sayfalarında bu coğrafyanın adı geçmiyor. Yazar, kitabın ana metnine başlamadan önce bu romanı okur. “Zilan Ağaçlarına” adanmışlığı gösterir. Böylece kafasına bu iki kelimeyi yazan okuyucunun gelecekte hangi topraklarda buluşacağını iddia ettiğini söyleyebiliriz. Muharrir bu sefer okuyucuyu Van’ın Erciş ilçesinde Zilan Deresi denilen yere ya da geldiği romandaki vadiye götürür. Vadi ve çevresinin tarihi, bölgenin flora ve faunasını oluşturan unsurların diliyle anlatılıyor. Berjin Haki’nin onları konuşturma konusunda oldukça başarılı olduğu, söz ve söz seçiminde o dönemi yaşamış biri gibi çok hassas davrandığı görülüyor. Sadece okuyucuya öğretmekle yetinmeyen yazar, zaman zaman okuyucuyu yönlendirir, zaman zaman da eğlendirir. Bu durum Berjin Haki’nin iyi bir okuyucu olarak konuyu yazmadan önce bahisle ilgili literatürü incelediğini ve iyi bir gözlemci olduğunu da göstermektedir.

Romanın başkahramanı Genç Meşe onun 10. yüzyılda büyüdüğünü söyler ve bu uzun yaşamda tanık olduğu yıkımın insanlığı korkunç günlere sürüklediğini ve işlerin onun aleyhine gittiğini vurgular. Böylece okuyucu romanın başlığını keşfeder: ‘Zaman Akan Tersinden: Meşe Ağacı’. Ömrünün sonuna yaklaşan ve kan ağlayan bu ağacın sözleri son derece anlamlıdır.

Konuşan bu “bilge ağaç” sayesinde okuyucu, üç kitaptan oluşan romanın ana konusunu ve mesajını kısaca öğrenir:

“Karşı yamaçtaki buğday tarlaları yabani otlara teslim oldu. Çok daha eski zamanlarda, ben büyüdüğümde dünya, gökyüzü ve ormandan oluşuyordu. O zamanlar sonsuza kadar böyle kalacağımızı düşünmüştüm, bir orman. Ebedi olarak var olmak için yaratılan zaman zaptedilmişti. Zaman geriye doğru aktı. Bu uçsuz bucaksız yalnızlık denizinde ömrümün son günlerindeyim. Ömrümün sonuna gelmeden sana her şeyi baştan anlatacağım”.

Meşe Ağacı – Aksine, Akan Zaman 1, Berjin Haki, 216 Sayfa, Sınırsız Kitap, 2023.

Yukarıdaki sözler, yaklaşık bin yıl yaşamış olan Meşe Ağacı hakkındadır. Son tanığı, Temmuz 1930’da Zilan Vadisi’nde onbinlerce savunmasız insanın devlet ve askeri güçler tarafından katledildiği Zilan Katliamı’dır. Bu ağaçlar kitabın ilk cildinde sadece kelimeler aldı. O kadar çok düşünüyorum ki romanın bundan sonraki iki cildinde tüm canlılar içini dökecek. Bu kez Zilan ağaçlarını daha çok dinleyeceğiz galiba.

Aşağıdaki paragrafta yer alan “…o gelen garip bir insan kızıydı. Artık gelmiyordu” sözleri, romanın son cildinin ne kadar ağırlaştığına dair bir bakıma ipucu veriyor:

“Bu vadi eskiden sadece ben ve Meşe Ağacı değildi. Bir zamanlar vadideki yıkık evlerde hareketli ve çoğalan bir hayat vardı. Şimdi kimse yok. En son gördüğüm insan, ara sıra buraya gelen garip bir insan kızdı. birkaç yıl önce. O da artık gelmiyor. oldu.”

İnsanlığın ayaklar altına alındığı bir dönemde başarısızlığa uğrayan insanlığın iyi bir sınav vermediği sonucuna varan yazar, bu kez ağaçları, çiçekleri ve bir takım hayvanları insanlığın ordusuna dahil ediyor. Muharrir, bu yeni güçleri harekete geçirerek ve özellikle konuşturarak yeryüzünde insanlık için daha inandırıcı ortamların yaratılmasına katkıda bulunmayı umuyor.

Okur, ‘Meşe Ağacı’ romanının üçte birini okumuş olmasına rağmen, burada hemcinslerinin ve insanoğlunun izine hala rastlamamıştır. Bitkilerin ve hayvanların insan dedikleri varlıkları çok iyi tanımadıkları görülmektedir. Bu sayede uzaktan insanların ayak seslerine şahit olurlar. Kuşların ve yüksek ağaçların arasında büyük bir telaş ve huzursuzluk var. Köknar ağacı, uzağı gören kafası sayesinde Kayın’a cevap verir: “Dört katır ve iki insan yokuşun arkasından bu tarafa geliyorlar. Keçilerin bölgesine girmişler. Bu yüzden hayvanlar gergin.” Farklı bitki ve hayvanların insanlar hakkındaki duyumları, gözlemleri ve deneyimleri o kadar olumlu ve göz kamaştırıcı değildir. Romanın başkahramanları olan Genç Meşe’nin arkadaşları olan diğer ağaçlar, insanlar hakkında kötü bir izlenim edinirler: “Kötü iki ayaklılar. Hayvanlardan daha tehlikeli”.Başka bir yerde şu saptamayla karşılaşıyoruz: “İnsanların ne yapacağını tahmin etmek zor”. Zilan Çayı’ndan akan su ne kadar uzağa ulaşır ve hangi sulara karışır sorusunun cevabı hep merak ediliyor. Yayılan haberler sonucunda bu suyun Van Denizi olduğu ortaya çıktı. Aynı zamanda büyük deniz veya büyük göl olarak da bilinir. Bu haberle birlikte bölgenin insanla dolacağı fısıltısı ağızdan ağza yayılır. Romanda görüldüğü gibi ağaçlar, çiçekler ve hayvanlar büyük bir korku ve tedirginlik yaşamış, bir gözleri hep insanların üzerinde olmuş ve uzun ömürleri boyunca insanları hep kontrolleri altında tutmuşlardır.

‘Meşe Ağacı’ romanı dört ana bölümden oluşur. Romanın dördüncü bölümünde gerçek yer ve kişi adlarının daha sık yer aldığını görürüz. Bu gerçek ve tarihi isimlerden bazıları eski isimleriyle verilmiştir (parantez içindeki yeni isimler bana aittir): Xelat (Ahlat), Eganis (Erciş), Fılistan (Adilcevaz), Masis (Ağrı Dağı)… Bu sebeple, bazı kaynaklara başvurmanız gerekebileceğini söyleyebiliriz. ‘Meşe Ağacı’nın bin yıl yaşadığı vadi, önceleri Zilan Vadisi olarak adlandırılıyordu. Romanda Zilan Vadisi’nin bulunduğu topraklar da Kürt Yurdu veya Kürdistan olarak anılır. Bölgenin kendine güvenen merkezleri zamanla çok kültürlü bir görünüm sergiler; Ermeniler, Yahudiler, Kürtler, Yezidi (Ezidi) Kürtler yan yana barış içinde yaşıyor.

Romanın birkaç bölümünde genel olarak Eyyubiler, özelde Selahaddin Eyyubi’nin komutan ve önderlik özelliklerine, ayrıca Selahaddin’in giyim kuşamına değinilmiştir. Xelat kentine naip olarak atanan Hacip Hisam, yörede yaptığı hizmetler ve güzel görüşlerinden dolayı mir olarak anılır. Hacip Hisam, daha sonra yerine atanan İzzet Aydek’in adamları tarafından hançerle vurularak öldürüldü. Bu ölüm halk arasında büyük üzüntüye neden olur. Dengbêj Dodo’nun defnedilmesinin ardından cenazenin başında yalnız bırakıldığı görülüyor. Hacip Hisam hayattayken Dengbêj Dodo onun yanından hiç ayrılmadı. Çocukken kör olan Dengbêj Dodo, romanda Kürt kültürünün bir parçası olarak ele alınır. Oak Tree’ye göre, “Dengbejler gönül insanıdır” dır-dir. Bu Kürt dengbêcinin hayatı ve memleketi, İsveçli şair Gunnar Ekelöf’ün 1965’te yayınlanan Divan’ındaki Van kahramanı bir Kürt Bey’in hikâyesini hatırlatıyor bize. Konstantinopolis (İstanbul). Zindanlara atılan Kürt beyefendisinin ardından gözleri kör olur.

Bitkileri, ağaçları, hayvanları ve insanlarıyla dikkat çeken ‘Meşe Ağacı’ romanını keyifle okudum. Muharrir, ileride basılacak diğer iki kitabında okuyucuyu yeniden Van Denizi yöresine götürmeye devam edecek. Ters Akan Zaman’ın diğer iki kitabı çıktığında bu romanın Zilan ve Van edebiyatına büyük katkı sağlayacağını söyleyebiliriz. Yörenin farklı edebî kaynaklara yansıması karşılaştırmalı edebî çalışmaları da etkilemektedir. Van ve çevresinin edebî imajı ve coğrafyası söz konusu olduğunda üç romanın ilk kitabı olan ‘Meşe Ağacı’ ve daha sonra çıkacak iki kitabı daha da değer kazanabilir. Romanın bu iki kitabı çıktığında, gelecekte okuyucunun dikkatinin insanlığın ve çevremizin temel sorunlarına daha güçlü bir şekilde odaklanacağını düşünüyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu